BÖLÜM 2:
Benzinlikte yaşadıklarımızı isterseniz Eren'in ağzından dinleyelim :
Hep uçakla uçacak değiliz ya!
Benzinlik sessiz, ıssız gibi geliyor bir anda ikimize de. Arabandan çıkıyoruz. Hava o kadar sıcak ki nefes almak konusunda zorluk çekiyoruz. Havada büyük bir kasvet var, kesin kötü bir şeyler olacak diyoruz .Tabii ki iş bu kadar ciddi değil, abarttığıma bakmayın ama gerçekten çok sıcak. Neyse yanaştığımız benzin pompasını adam poşetle kapatmış. Melih parayı ödemek için içeri giriyor ben de sap gibi arabanın başında bekliyorum. Daha 1. Gün ve çook uzun bir yol önümüzde. Hafif de heyecan. Melih geri geliyor. Sanki içerideki adam pompanın bozuk olduğunu söylememiş de tam tersini söylemiş gibi. Yani “ben o pompayı tamir ettirdim, poşeti çıkartıp kullanabilirsiniz” demiş gibi biz de açıyoruz poşetin ağzını. Ama gerçeği şu, “o pompa bozuk, kullanmayın”.
O sırada Melih pompayı gayet itina göstererek yerleştiriyor. Ve işte insanın hayatında ender karşılaştığı olaylardan biri. Kenarda bekliyorum. Önümüzdeki çok uzun yolu düşünüyorum. Bu arada da Melih pompaa ile uğraşıyor. İzliyorum. Pompanın tetiğine basar basmaz.... Aman allahım o da ne? Açar açmaz yaklaşık üç metre yukarıya benzin fışkırmaya başladı. Pompa hortumu yarıkmış ve o aradan yukarıya deli gibi benzin fışkırıyor. Ben o gazla hemen içeri girdim ve esnaf, işçi kesimi ile ilk İngilizce konuşma girişimimle durumu anlatmaya çalıştım. Adam tabii ki anlamadı. Amacım benzini kesmesini istemekti. Anlamayınca sadece camdan bakın dedim. Manzara şu; Melih’in kafası gözüküyor ve üstünde de fıskiye niyetine benzin.
Bundan sonrası tahmin edileceği gibi, benzini kesti eleman. Melih güzel bir benzin banyosu yaptı, tertemiz oldu ve yol boyunca bunu bize hatırlatacak kadar da koku yaptı.))
Düşünsenize orada bir ateş, bir sigara izmariti yada sıcaktan bir etkileşim olduğunu.. Hepimiz havaya uçardık. Neyse ki ucuz yırttık.
__________________________________________________ ______________________________
Bu noktadan sonra kalemi ben alıp iki satır birşeyler eklemek istiyorum. Benzin alalım derken aslında tetiği kendimize çekmişiz haberimiz yokmuş. Yaşadığım bu olay Beşiktaş tribünlerinin meşhur bestesini fısıldıyordu kulağıma." Ölümle yaşamı ayıran çizgi"... Adamın içeriden dışarı fırlayışı da benzinin havaya fışkırması kadar görülmeye değerdi. O kadar sinirliydi ki, "kesin birbirimize gireceğiz" diye düşündüm. Bir yandan da düşünüyorum " Oğlum melih..Çivi çiviyi söker.. Diklenirsen üste çıkarsın". Adam yaklaştığı gibi giriyorum olaya "What the f.........." . Haklıyım da ama.. Eğer bana diğer pompaya geç dediyse, neden 9 numaralı pompayı açıyor? Bu soruyu sorduktan sonra heybetle üzerime gelen adam bir anda kediye dönüyor ve soruyor: "Where are you from?" Türküz diyoruz ve adam noktayı yakalıyor ve patlatıyor bombayı. " Esselamun aleykum ve rahmetullahi berekatühü ! Im from pakistan!" diyerek "Din kardeşliği" olgusu üzerinde ortak noktada buluşuyoruzEren bana çok kokuyordu demiş. Haklı arkadaşım. Benzinliğin arkasında bir yer var orada nerdeyse 4 kere yıkandım. Manen temizlendim ama bir türlü kokuyu gideremedim.-ki bu bizim arabada 1 saat süresince tedbir amaçlı sigara yakmamamıza da sebep oldu-.
Durmak yok, Yola Devam (!)
Büyük bir şokla başlayan yolculuğumuz daha sonra yavaş yavaş eğlenceli bir hal almaya başlıyordu. Co-Pilot Eren sağolsun her türlü teknik taktik bilgi ile lojistik desteği sağlıyordu. Florida o kadar büyük bir eyaletki sadece oradan çıkmak ve başka bir eyalete geçmek 8 saat kadar sürüyor. Yolun çitf tarafı ağaçlarla kaplı dümdüz bir ova. Git git bitmiyor. Klimayı açıyoruz üşüyoruz. Camı açıyoruz pişiyoruz. Bir çok ikilem arasında 01.00 sularında South Carolina Rest Area'da sabahlamak üzere molamızı veriyoruz. Eren önde ben arkada saatlerimiz de 05.00'e kurulmuş bir şekilde gözlerimizi kapatıyoruz. 4 saatlik kısa bir uykunun ardından yola çıkmak üzereyiz. Ancak Eren'in inadı tutuyor. "Ya abi şununla bir tur atayım. Bir şu köşeden döneyim". Eren'de ehliyet olmadığı için bu tarz yerlerde atacağı iki tur onun için dünyalara bedel. "İyi" diyorum. "Hadi bakalım çıkar arabayı". Gayet yavaş ve itinalı bir şekilde vites boşa alınıyor, kontak çevriliyor ve araba çalışmıyor. Evet evet bildiğiniz çalışmıyor!! "Oğlum araba çalışmıyor laaaaan" haykırışına yanıtım: "Ya abi dalga geçme benimle. Aşağıdaki tuşa basıyormusun?" diyorum. İkimizin de yolda kalma ihtimali canımızı sıkıyor. Sorunu çözmeye çalışıyoruz. Akü diye tahmin ediyoruz ancak bilin bakalım sorun nereden kaynaklanıyor? Benzin aldığımız yerdeki adamın canımıza kastettiği yetmiyormuş gibi bir de malımıza kastettiğini anlıyoruz. Çok pis ve kalitesiz bir benzin olduğu için motoru resmen boğuyor. Arabayı zar zor vitese geçirip " Hadi bakalım Eren, hiç durmadan gidebildiğimiz kadar gitmemiz gerekiyor." diyorum. Durmamız halinde motor stop edecek çünküÖnümüzdeki yola bakıyoruz JFK'ya tam 700 mil mesafe ve 13 saatlik zaman dilimi var. Muhabbet ede ede Gidiyoruz...Gidiyoruz..Gidiyoruz.. Yol bitmiyor! Ve benzin göstergesi aşağıya kadar iniyor. Bir benzinlikçiye dua ede ede giriyoruz. Amerika'da bu tür sorunlar çokca yaşandığı için birçok yerde "Fuel Injection Cleaner" adı altında benzin deposu temizleyen sıvılar bulmak mumkün. Benzinimizi ve FIC'mızı aldıktan sonra araba sorunsuz çalışmaya başlıyor. İlk köşeyi döndükten sonra kırmızı ışıkta araba tekrar stop ediyor. Bir yandan kornalar, bir yandan el kol hareketi çeken insanlar, bir yandan Eren'in önerileri (İneyim mi abi? Durdurayım mı trafiği abi? Çarpacaklar bize abi?") . Yahu bir sakin ol! Halledeceğiz işte diyor ve hallediyorum
Gözümüzü kırpmadan ve arkamıza bakmadan yolumuza devam ediyoruz ve öngördüğümüz zamanda JFK’da oluyoruz.Daha öncede anlaştığımız gibi Eskişehirspor formasını üstümüze geçiriyoruz ve başlıyoruz arkadaşları beklemeye. Neredeyse 3 uçaklık yolcu gelip geçiyor fakat beklediğimiz arkadaşlar bir türlü gelmiyor. Bu sırada Eren’in “git yat uyu” gibi telkinleri kulağımı tırmalasa da direnmeye devam ediyorum. Uyursam daha kötü olacağımın farkındayım. Sonunda arkadaşları buluyoruz ve son durak Lake George deyip çıkıyoruz yola. Derken arabanın motor lambasının yanması biraz tedirginlik oluşturmaya başladı bizlerde. O dakikadan sonra 87 oktanlık benzin kullanmamaya yemin ettim zaten.Newyork trafiğinin içinde arabanın stop etmemesi için etrafta cirit atan polislere rağmen her türlü akrobatik hareketi yaparak kalabalığın içerisinden sıyrıldım.Highway’e çıkınca trafik biraz daha durgunlaştı ve muhabbet edelim bari diyerekten: “Eee arkadaşlar ABD’de ilk saatler nasıl geçiyor” diye bir giriş yaptım.Ses gelmedi Arkama baktığımda herkes çoktan uyumuştu bile. 20 saat nonstop araba süren bir sürücü için ne kadar güzel bir haber değil mi? Hafif hafif bende bittiğimi hissediyorum artık.Fakat durmakta istemiyorum.“Bu kadar geldim 80 mil daha giderim evde uyurum”diye kendimi telkin ediyorum. Bu sırada Eren sanırım rüyasında beni görüyor ve birden uyanıyor. Nasılsın abi? Çek kenara uyuyalım. Başlarım yoluna.. Canımızdan daha mı değerli? gibi cümleler sarfedince, bir an kendimden tereddüt ediyorum.Acaba kaza tehlikesi felan mı atlattık diye.Yolculuk devam ediyor ve son 40 mil kalıyor.Bu 40 mil içerisinde en az 5-6 defa duruyor, kahve alıyor, yüzümü yıkıyorum ve nihayet gece 02.30 sularında Lake George’a varıyoruz...
Uyumaya ne hacet!
Lake George’a varıyoruz ve Eren’le benim konaklayacağımız yere gidiyoruz. Kapıda bizi Chris karşılıyor. Tabiiki sarhoş bir şekilde. Bu arada yeni bir problemle karşı karşıya kaldığımızı farkediyorum. Bizimle birlikte gelen üç arkadaşın geceyi geçirecekleri herhangi bir yer yok. Chris’e soruyorum ama bizim ev sahibinin “out of his mind “ olduğunu ve kesinlikle bizim evde kalmalarının imkanı olmadığı yanıtını alıyorum. Tabi bende ev sahibini tanımadığım için henüz herhangi bir yorumda bulunamıyorum. Bu arkadaşlara konaklama sağlayacak elamanı gecenin bir yarısı aramaya başlıyoruz fakat bulamıyoruz. Tekrar başladığımız yere, bizim evin önüne geliyoruz. Vicdanım “arkadaşlar herkese iyi geceler ben yatmaya gidiyorum” demeye el vermiyor. Hadi bakalım bu sefer de otel&motel tarzı bir konaklama arayalım diyorum ve tekrar çıkıyoruz yola. Bir otele giriyoruz ve üç kişi için fiyat alıyoruz : 105 $ ! Arkadaşlara bakıyorum, doğal olarak 5-6 saatlik bir konaklama için o kadar para vermek istemiyorlar ve yine aynı yere dönüyoruz. Başım dönmeye başlıyor. Arkadaşlar alın bu size arabanın anahtarı, sabaha kadar uyuyun diyorum ve yatmaya gidiyorum. Tabi bu arada saatler 04.00 ü gösteriyor!






Alıntı
Bookmarks