Work and Travel
Toplam 26 adet sonuctan sayfa basi 1 ile 26 arasi kadar sonuc gösteriliyor

Konu: ÇANAKKALE GEÇiLMEZ !!!

Hybrid View

önceki Mesaj önceki Mesaj   sonraki Mesaj sonraki Mesaj
  1. #1
    Acemi Watçı
    Üyelik tarihi
    Mar 2010
    Mesajlar
    34
    Tecrübe Puanı
    0

    Standart

    18 Martta batan Fransız gemisinden 20 kişilik bir denizci sahile çıkmaya muvaffak olurlar. Ama karaya ayak bastıkları anda Türk askerlerini de karşılarında bulurlar. Bu olayı Andre Lemoine şöyle anlatıyor:
    “Sahile çıktığımız zaman bitkindik. Bir taraftan üzerimizden akıp giden mermiler, diğer yandan mayınlar… Korkulmayacak gibi değildi.. Üstelik şimdi kızgın düşmanla karşılaşmıştık… Bizi aldılar, ilerideki tepenin hemen arındaki bir kulübeye götürdüler. İçlerinde subay yoktu… Üzerimizdeki ıslak elbiseleri çıkardık. Bize kaputlarını verdiler. Sobanın başında ısındık. Az bir zaman sonra ekmek ve azık getirdiler. Kendilerinin tayınları olduğu belliydi. Karşılıklı yedik bunları.. Çorba ikram ettiler.. Düşman değil müşfik kurtarıcılar gibi davranıyorlardı. Az sonra genç bir teğmen geldi. Güzel Fransızca konuşuyordu.
    “Sizin için savaş bitti. Artık düşman değilsiniz. Biz zengin değiliz. Erlerim sizi ancak bu kadar ağırlayabilmişler…�? dedi.
    Daha sonra bizi aldılar ve Tekirdağ’a götürdüler.
    Türklerin bu büyüklüklerini unutamam.�?

  2. #2
    Acemi Watçı
    Üyelik tarihi
    Mar 2010
    Mesajlar
    34
    Tecrübe Puanı
    0

    Standart

    Çanakkale muharebelerinde kumandanlık etmiş ve yaralanmış emekli bir subayın hatırası da şöyledir:
    “Çanakkale harbinin devam ettiği günlerden birindeyiz. O gün akşama kadar devam eden savaş, bu nispetsiz üstünlüğe karşı yine zaferimizle neticelenmek üzereydi. Gözetleme yerinde muharebenin son safhasını heyecanla takip ediyordum. Mehmetçiklerin “ALLAH ALLAH�? nidaları ufku titretiyor, korkunç bir medeniyetin bütün heybetini temsil eden top seslerini bile bu müthiş haykırışlar bastırıyor gibiydi.
    Bir aralık yanımda bir ayak sesi duyar gibi oldum. Geri dönünce Ali Çavuşla karşılaştım. Sapsarı olmuş yüzünde müthiş bir ıstırap okunuyordu. Daha neyin var demeye kalmadan, o her şeyi anlatmaya yetecek olan kolunu bana gösterdi. Dehşetle ürpermiştim. Sol kolu bileğinin dört parmak kadar yukarısından, aldığı bir isabetle hemen hemen kopacak hale gelmişti, Elini yere düşmekten ancak zayıf bir deri parçası alıkoymakta idi. Ali Çavuş dişlerini sıkarak ızdırabını yenmeye çalışıyordu. Sağ elindeki çakıyı bana uzattı:
    “Şunu kesiver kumandanım�? dedi.
    Bu üç kelimelik cümle, öyle müthiş bir istek, öyle bir mecburiyet ifade ediyordu ki gayr-i ihtiyari çakıyı aldım ve derinin ucunda sallanan eli koldan ayırdım.
    Çok geçmeden Ali Çavuş yalnız elini değil, vatan uğruna fani vücudunu feda etti. Gözlerini hayata yumarken de: “Vatan sağ olsun! Allah imandan ayırmasın!.. Canım vatana feda olsun!.. cümlelerini tekrarlayarak son nefesini vermiş, etrafı küçük bir kan gölü haline gelmişti.�?
    Günlerdir boğazından bir şey geçmemiş, aç bir vaziyette vurulan Mehmetçiğe ekmek verdiklerinde, O Mehmetçik:
    - Kardeşlerim şimdi benim bu ekmeği yemem uygun düşmez. Ben birazdan öleceğim için bu ekmek ziyan olmasın. Gavurla çarpışan bir arkadaş yesin de ona enerji olsun..�? diyecek kadar yücelmişti. Bir başka Mehmetçik şehit düştüğü halde, huzur-u Rabbilalemine öylece varmak için katiyen elinden silahı bırakmıyor ve öylece gömülüyordu.
    Bir diğeri, savaşırken gözünü kaybetmiş vaziyetteydi. Sahabe devrinde cihat ederken gözünden vurulan mücahide “Geri kal da tedavi ol�? dendiğinde,
    - “İki gözü olup da geriye bakmaktansa tek gözle ileri bakmayı tercih ederim. Bir kafada bir göz yeter…�? diye gürleyerek savaşa devam eden Sahabe edasıyla, Mehmetçik şöyle diyordu:
    - “Lütfen.. Üzülmeyin kumandanım, benim gözlerim göreceğini gördü.�?
    Bir hadiste de: “İki çeşit gözü ateş yakmaz. Allah korkusundan ağlayan göz ile Allah yolunda nöbet bekleyen göz�? buyurulur.
    Bir başkası kolunu kaybetmiş ve hastanede yatarken komutanına yazdığı mektupta duygusunu şöyle dile getiriyordu: “Sağ kolumu kaybettim. Ama zararı yok, sol kolumla da savaşırım. Ama beni üzen şey, yaramın kapanmadığı için cepheden uzak kalmışım…�?
    Bir başka Mehmetçik ciğerlerinden rahatsızlanmış bir durumda, hava değişimi verilerek memleketinde gönderilmek istenince, bu raporu verilerek memleketine gönderilmek istenince, bu raporu şiddetle reddederek cephede çarpışan arkadaşlarının yanına koşuyordu.
    Mana ve ruh aleminde böylesine yücelmiş ve Rab’leri katında şahikalarda taçlanmış Mehmetçiklerden meydana gelen bir orduyu, dünyada hangi güç ve kuvvet durdurabilirdi acaba? Nitekim durduramadı da. İşte Çanakkale’de zaferi kazanan ruh da buydu.

  3. #3
    Acemi Watçı
    Üyelik tarihi
    Mar 2010
    Mesajlar
    34
    Tecrübe Puanı
    0

    Standart

    “İngiliz’in, Fransız’ın, İtalyan’ın donanmaları gelip orayı bombardıman ettiğinde ve karaya asker çıkardıklarında, İslam askerleri oraya hücum edip, ta denizin içerisinde dahi düşmanı süngüleyip tüketiyordu. Yalnız donanma uzaktan ateş edip, denizin içinde elinde silah tutuğu halde şarapnel ile şehit olan kimseler olurdu. Onların elinden silahı almaya çalışırdım. Katiyen o silahı elinden almaya imkan yoktu. Öylece defnediyordum. Huzur’u Rabb’ül Âlemine öyle çıkmak istiyor, bırakmıyordu silahı. Kaç kimseleri böyle defnettim. Ellerinden silahı almak mümkün olmadı. Vatanın kıymetini bilen adam böyle tutar. İmanın kıymetini bilen adam da böyle tutmalı.�?

Konu Bilgileri

Bu Konuya Gözatan Kullanıcılar

Şu anda 1 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 1 misafir)

Bookmarks

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •